07 Nisan 2007

TANIYALIM.....

Yorumsuz…!!


Burak ile Levent

Onun adı Burak... Kendisine medyada rastlamışsınızdır. Ya bir trafik kazasının kahramanı olarak, ya babasına borç verirken, ya da milyon dolarlık işlere imza atarken... 28 yaşında... Bilkent Üniversitesi'nde okurken, Londra'ya burslu olarak yollandı ve ekonomi eğitimi yaptı. Askerlik görevini henüz yapmadı... Tecilli!..1988 Mayıs'ında bir trafik kazasında TRT İstanbul Radyosu Sanatçısı Sevim Tanürek'in ölümüne neden oldu. Şişli'de kırmızı ışıkta durmadı. Kazadan hemen sonra belediye arazözlerinin caddeyi baştan aşağıya yıkayarak 35 metrelik fren izini tamamen sildikleri, olayın cezai yönünün azaltılması için Burak'a kazadan sonra üç ay öncesine tarihli ehliyet verildiği, Sevim Tanürek'in yakınlarının azarlandığı, tanıkların hepsinin tehdit edilip korkutulduğu iddia edildi. Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi, Burak için "kusursuzdur" raporu düzenledi. Ölen Sevim Tanürek 8/8 kusurlu bulundu!. Burak hapisten kurtuldu. Kusursuz raporunu veren dairenin Başkanı Eyüp Bey ise, daha sonra Türkiye Deniz İşletmeleri Genel Müdür Yardımcılığına atandı.2001 yılında evlendi. Babası, oğlunun düğününde takılan 174 adet Cumhuriyet Altını'nı mal varlığındaki artışın nedeni olarak açıkladı. Ayrıca, babası 2001 yılında verdiği mal beyanında oğlu Burak'a 220 bin ABD Doları ve 55 bin Alman Markı borcu olduğunu açıkladı. Üniversiteden yeni mezun, o zaman 22 yaşındaki oğluna... Babası Ülker Grubu ürünlerinin dağıtımını yapan şirketteki hisselerini 1.2 trilyon liraya satana kadar, şirket yönetimini Burak sürdürdü.Ve Burak geçtiğimiz günlerde bir kez daha gündemdeydi. Gıda sektöründeki hisseler satılınca, hemen şirketler kurup denizcilik sektörüne girdi. Yüzde 50 ortağı olduğu MB Denizcilik adlı şirket, 95 metre uzunluğunda Safran 1 adında bir kuru yük gemisi aldı. Gemiyi satan Hasan Doğan, satış fiyatının 2 milyon 325 bin dolar olduğunu söyledi. Burak, gemiyi ortağı ile birlikte 500 bin doları peşin 36 ay taksitle satın aldı. Ayda 72 bin YTL ödeyecekler. Gemiyi satan Hasan Bey ise, 705 milyon dolara İstanbul'daki İETT Garajı arazisinin sahibi olan Dubai Şeyhi El Maktum'un küçük ortağı oldu. Ayrıca, Hasan Bey'in ablası Remzi Gür ile evli. Remzi Bey, Burak'ı ve kardeşlerini burslu olarak yurtdışında okutuyor, babasının yakın arkadaşı, tatillerini onun yazlığında geçiriyorlar.

*********Onun adı Levent... 35 yaşında... Gazetelere, televizyonlara hiç çıkmaz. Ücretli bir çalışan. Aylık maaşından başka bir geliri yok. İş Bankası Fon Yönetimi Bölümü'nde çalışıyor. Kolay para kazanmıyor. Risk alıyor, işvereni adına verdiği kararlardan dolayı stres oluyor, terliyor. Ülkenin en iyi üniversitelerinden ODTÜ'nün iktisat bölümünden mezun... Eylül 2004'te kendi gibi ODTÜ mezunu olan Evren ile evlendi. Çankaya Köşkü'nde sessiz sedasız, sade bir düğün yapıldı. Ne trafik kilitlendi ne de yabancı devlet başkanları şahit oldu. Davetliler arasında Köşk'ten bazı personel ve şoförler de vardı. Takı takma merasimi yapılmadı. Gelinin gelinliği Versace gibi yabancı marka değildi, Ankara Olgunlaşma Enstitüsü'nde dikilmişti. Vergisini milletin ödediği diğer şatafatlı düğünlerin aksine, babası, düğün nedeniyle Çankaya Köşkü'nde o saatlerde tüketilen elektriğin bedelini cebinden ödedi. Nikahı kıyan Çankaya Belediye Başkanı, çiftten "Laik Cumhuriyete sadık evlatlar" yetiştirmelerini diledi. İstanbul'da 1 milyar 200 milyon liraya ev kiraladılar. Çalışıyorlar. Büyük ihtimalle ev geçindirirken zorlanıyorlardır. Çünkü, Ocak ayında bir erkek çocukları oldu. Bu sevindirici olay da sessiz sedasız gerçekleşti, muhabir, kameraman falan izlemedi. Levent, arada bir anne-babasını ziyaret için Ankara'ya geliyor. Koruma istemiyor ve havaalanından taksiye binerek Çankaya Köşkü'ne ulaşıyor. Ancak, şatafatlı ana kapı yerine, köşke ziyaretçilerin alındığı 5 numaralı kapıdan giriyor. Nizamiyeden yürüyerek konuta çıkarken, her seferinde Cumhurbaşkanlığı korumalarını şaşırtıyor.

Birinin adı Burak, diğerinin Levent... . BURAK, TAYYIP ERDOGAN'IN LEVENT ISE CUMHURBASKANIMIZ SAYIN NECDET SEZER'IN OGLU...

21 Şubat 2007

Edebiyata devam.....

GECE

Yalnızca, uzaktan bir cırcır böceğinin sesi geliyordu,
Uzanmışken yere,
Gökyüzünde yıldızlara sorarken neden diye,
Uzun ve siyah gecede.

Elbet biliyordum gelmeyecek bir yanıt,
Parıldamaları yalnızca varlıklarına bir kanıt,
Bir gün bitecek bu gönlümdeki ağıt,
Uzun ve siyah gecede.

Çok kişi sevmez geceleri,
Karanlık, sessizlik ve gelen ürpertileri,
Ama ben severim,
Aydınlık günün öncesini.

Kendimi bulurum, dinlerim,
Duyduğum sesler yalnızca benim,
Kalbim nefesim çılgınca coşarken,
Sanki yıldızların hepsi benim.

Küçücük bir çocukken,
Kayan yıldızları sayardım,
Gözlerimde belirdiğinde arkalarındaki iz,
Yüreğimdeki sevinci dudaklarıma yayardım.

Gençliğimde de kaymaya devam etti yıldızlar,
Sevgilimin kokusunun eşliğinde,
Gözlerimizde belirdiğinde arkalarındaki iz,
Hissettik dudaklarımızda sımsıcak bir buse.

Kaç tane kayan yıldız saydım bilmiyorum,
Zaten artık da saymıyorum,
Şimdi yıldızların arasındayım,
Aşağıda kayan hayatlara bakıyorum.

Yıldızlar şimdi ellerimde,
Bir birine bir ötekine dokunuyorum,
Sanki tek bedenim hepsiyle,
Doruklardayım, doymuyorum,
Yılın en uzun ve karanlık gecesiyle sevişmeye.

30 Aralık 2006

2 in 1


EN GÜZEL YILLAR HENÜZ YAŞANMAMIŞ, EN GÜZEL BAYRAMLAR HENÜZ TADILMAMIŞ OLSUN.

SAĞLIK, SEVİNÇ, BAŞARI VE UMUT DOLU BİR YIL DİLERİM.

23 Aralık 2006

TÜRKMENBAŞI ÖLDÜ!

Allah rahmet eylesin!


Enteresan bir adamdı, yaşadığı zamanki uygulamalarını zaman zaman tebessümle izler ve halkına sabır dilerdim.

Aşağıda yazdığım tarikatlarla ilgili durumun dehşet verici hali de diyebiliriz !!

İşte uygulamalarından bir kaç örnek:

-1999 da meclise kendini "Ömür Boyu Başkan" seçtirtmişti.


- Türkmen gençlerin altın diş kullanmasını yasakladı, bunun yerine dişlerini korumalarını istedi.

- Aşkaabat dışındaki hastaneleri kapatttı, hasta olan Türkmenlerin başkente gelebileceklerini söyledi. Ve 15 bin sağlık çalışanını işten çıkardı.

- “Sıradan Türkmenler kitap okumaz” diyerek Aşkaabat dışındaki kütüphaneleri kapattı.

- Doktorların Hipokrat Yemini’ni bırakarak kendisine yemin etmelerini istedi.


- Çok fazla şiddet içerdiği gerekçesiyle bilgisayar oyunlarını yasakladı.

- Haber spikerlerinin makyaj yapmasını yasakladı.

- Her yıl Ağustos ayının ikinci Pazar’ını Türkmen Karpuzu günü ilan etti.

- Ruhname isimli bir kitap yazdı ayrıca 2010 yılında tamamlanmak üzere Ruhname Üniversitesi açılması emri verdi. Üniversiteye ve ehliyet sınavına girişte kendi yazdığı Ruhname adlı kitabın ezbere bilinmesi gerekiyor.

- Genç Türkmenlerin sakal bırakmasını yasakladı.

-Arabalarda radyo dinlemeyi yasakladı.

- Tüm paraların üzerine kendi resmini bastırdı. Beyaz saçlarını siyaha boyatınca eski paraları tedavülden kaldırıp yenisini çıkardı!!

- 2001'de doğumgünü hediyesi olarak peygamberliğini ilan etmek istedi ancak tepkiler üzerine bundan vazgeçti.

- Ocak ayına kendi, nisan ayına annesinin ismini verdi. Anne ve babasını milli kahraman ilan ettirdi. Türkmence'de çörek denilen ekmeğe annesinin ismini verdi.

- Ülkede 'playback' yapılmasını yasakladı.

- Opera ve baleyi Türkmen kültürüne uygun değil gerekçesiyle yasakladı.

- Bir Türkmenle evlenmek isteyen yabancılardan 50.000 dolar istenmesine karar verdi.


Ama en ilginci de sanırım öldükten sonra ortaya çıkan durum. Hazretleri kalp hastası olduğundan ve artık kalbi iflas noktasına geldiğinden uygun bir kalp aranmış ve bir askerde bulunduktan sonra asker kalp nakli amacıyla gizli servis tarafından öldürülmüş.

BUYRUN CENAZE NAMAZINA!

KÜTAHYA’da, kendisini "Peygamber" ilan ettiği öne sürülen Hatice Benlioğlu, doğum gününü, ’Kutlu doğum günü" ilan ediyor, müritlerden hediye ve gül yağıyor. Allah tarafından bildiri gönderildiğini söylüyor, müritler karşısında secde ediyor.

(Gazeteler,21.12.06)
Ve bu hanımın eşi üniversitede "yrd.dç.dr" ünvanına erişmiş bir 'sözde' bilim adamı!!
Hadi bu bayanı ve hadi onun su yoluna girmiş olan eşini de bir nebze anlayabilirim. İnsanlar zaman zaman sapkın düşünceler peşinde gidebilirler. Bu bir yerde onların sorunu olmakla beraber bir 'ruhsal hastalık' durumu söz konusu olduğundan tedavi edilebilir yada edilemiyorlarsa (bu örnekte olduğu gibi bilinçli ve "çıkar, seks" amaçlı bir düzenek içindeyse) çevreye zarar vermemeleri için tecrit edilebilirler.
Ama,
onlara sözde "müritlik" edenlere ne demeli?
Bu kadar mı insanlar kendilerini, bilinçlerini kaybetmiş olur?
"Ben şuyum, buyum" diyen insanlar peşinde koşmayı, onlara secde etmeyi ne bugüne kadar anladım nede bundan sonra anlayacağımı sanırım.
Bir yandan da düşünüyorum "neden" diye?
Neden insanlar bu tip kişilerin peşine takılırlar, neden o kişilerden medet umarlar, neden varlarını yoklarını bu kişilere akıtırlar, neden sahip oldukları etik değerleri bu kadar kolay yitirirler, neden, neden ?
Yıllar önce, Konya'da iş seyahatlerim nedeniyle tanıştığım bir kişi vardı. Bu kişi zamanında bir "şeyh"in tarikatına katılmış. Bu tarikatın dergahına düzenli olarak gidip gelmeye başlamış. "Ama" diyordu "bir süre sonra eşim kafama vurdu ve uyandım, ben ne yapıyorum dedim, o ana kadar sürekli para akıtıyordum tarikata, şeyh 'en has müridim' diye bahsederdi, sonra kestim. Bir süre sonra şeyh bana köpek muamelesi yapmaya başladı, azarlıyor, kızıyordu, ve birgün eşimle birlik olan kardeşimden yediğim yumruktan sonra tarikat defterini kapadım". O süre zarfında bir gece kondu olan "dergah" 3 katlı, muhteşem bir bahçe içinde, devasa bir saray yavrusuna dönmüş, ve ne yazık ki bu kişi tarikata girdiğinde kendine ait dört villası var iken o yumruğu yediği gün sadece içinde oturdukları tek villası kalmış. "Oğlum, cemaatimizi genişletmek, fikirlerimizi yaymak için para lazım dedikçe şeyh, kasamdaki para yetmediğinde ev satıyordum" dediğinde tüylerim diken diken olmuştu.
Peki neden girdin tarikata, nasıl bulaştın böyle birşeye dediğimde ise, "o zamana kadar çok hızlı yaşamıştım, ama suçlulukda hissediyordum, durulmak istediğim zamanlar bir arkadaşım gel seni biriyle tanıştırayım o yardımcı olur demişti...böyle başladım" peki duruldun mu? " ne gezer...".
Bu kişi bir iş adamı.Tarikata katıldığında da şimdi de. Neyseki o zaman kaybettiklerinin fazlasını tekrar kazanmasını bildi.Ama herkes onun kadar şanslı olamayabiliyor.
Şimdi düşüüyorum insanlar neden takılıyor diye bu şarlatanların peşine?
Ve karşıma güzel Ülkem'de herzaman bildiğimiz nedenlerden başkası çıkmıyor maalesef.
Yoksulluk. (istisnalar kaideyi bozmaz!)
Mevcut düzenin laçkalaşması sonucu düzene olan güvensizlik.
Aydın din adamlarımızın yetersizliği, halkın kulaktan dolma bilgilere inanması.
Çaresizlik, kendine çıkar yol bulamama.
Yetiştirilme şeklimiz, toplumsal yanlışlarımız.
Cinsel açlık.
İletişimsizlik.
Kendini ifade edememe.
Cahillik.
Bu ve uzatabileceğimiz benzer nedenleri her yazışımda içim burkuluyor. Aslında böyle madde madde yazsak da sonuçta neden ve çözüm hep aynı tek kelimede düğümleniyor "eğitim".
"Ekince" sayfasında Amire hocam bir hayali ülke çizmişti. O ülkede bu ve benzer olaylar yaşanabilir mi hocam? Aslında gayet normal olarak olması gereken bir düzen, bir hayal olarak yazılmıştı "ekince"de.
İçi dolu bir "eğitim" den geçmiş toplumlarda insanlar böyle şarlatanların peşine takılıp, hayal kurma yetilerinin çalınmasına izin verirler mi?
Vermezler elbet.

13 Aralık 2006

THY 'nın kutlaması böyle olur!

Yok devenin papucu !!

12 Aralık 2006

AB'den NANİK!!

Şu bizim medya vallahi öldürür insanı! (gülmekten)

AB Dışişleri Bakanları toplantısı yapıldı ve bir karar metni ortaya çıktı.
Medyamıza göre AB ne güzel kararlar almışda, biz anlamıyormuşuz sanırsam!

Müzakereleri dondurma kararı hadi birşey ifade etmiyor (!) desek de, Kıbrıs konusunu çöz demeleri olsa olsa bir şükran belirtisi !!.

Oysa bir zamanlar birileri AB Kıbrıs'ı üyelik için şart koşmayacak demiyormuydu ? Şimdi yine o birileri, bütün devlet teamüllerini bir kenara iterek, ben yaptım oldu misali, kendi kendine birkaç liman ve havaalanı açarız demiyor mu? Zılgıtı yiyince de 'yaw yazılı bişi demedik ki' diye kıvırmaya çalışmıyor mu?

Medyamız haklı....herşey güllük gülistanlık...AB'ne üye bile olduk neredeyse de haberimiz yok!

NOBEL

Eh sonunda bizimde bir Nobel ödülümüz oldu.

Orhan Pamuk'a teşekkürler ve tebrikler.Sonuçta bu gurur hepimizin.

Gerçi adaylık gündeme geldiğinden beri Orhan Pamuk ve düşünceleri, söylemleri hakkında çok yazıldı çizildi.Belki haklı görünecek yönleri de vardı.

Ama,

Orhan Pamuk'un düşüncelerine, söylemlerine katılırsınız yada katılmazsınız bu ayrı birşeydir. Orhan Pamuk sonuçta bir yazardır ve yazdıklarıda edebi açıdan son derece güzeldir.

Yıllar önce, O'nun ilk kitabını okuduğumda ki, henüz bugünkü Orhan Pamuk adından çok uzaktayken, ilk sayfalarında "hımm" demiştim.(- genelde romanların ilk sayfaları bana sıkıcı gelir). Yapmış olduğu bir tasvir çok hoşuma gitmişti.

Sonuçta, yazıyor yani...ellerine beynine sağlık.

27 Kasım 2006

Edebiyat...

O GÜN

O ilk günü anımsıyor musun,
O ilk temasını gözlerinin gözlerimle,
Gerçi çok da göz göze gelmemiştik,
Gönül gözlerimiz görüşmüştü sımsıcak.

O ilk günü anımsıyor musun,
O ilk kelimelerini dudaklarından dökülen,
O kelimeleri duymamıştım ben,
Hissetmiştim yalnızca, içimde, derinde.

O ilk günü anımsıyor musun,
O ilk devinimlerini bedeninin,
Gerçi hiç dokunamamıştım daha,
Duyumsamıştım yalnızca seni, her yerimde.

O ilk günü anımsıyor musun,
O ilk adımı atışımızı yolculuğumuza,
Kim derdi ki buralara, bugüne geleceğimizi,
Zaman aldı bizi bizden, savurdu, bıraktı.

Ya o son günü anımsıyor musun,
Yaşanmışlıkların üzerinde filizlenen,
Bakışını,
Kelimelerini,
Devinimlerini.
O son gün, son gün değil artık,
Sonradan geleceklerin öncesinde yeni bir ilk gün.


(Adamın Biri, Kasım 2006)



(İthaf olunur kendini bilene)

Bumudur??

"Emniyetten ürküten istatistik

2006'nın ilk dokuz ayında işlenen suçların istatistikleri tüyler ürpertici. Her dört saatte bir kişi öldürüldü. Her saat başı bir kişi kapkaççıların saldırısına maruz kaldı ve her yarım saatte ise bir kişi aile içi şiddetin kurbanı oldu...."

(Hürriyet,27.11.06)


Birilerinin "Küçük Amerika Olacağız" dedikleri bumuydu acaba....!

Yazık!

Toplumsal cinnetin eşiğindeyiz gibi geliyor.Böyle olmamalı.

Ah eğitim, vah eğitim.

This page is powered by Blogger. Isn't yours?